Bir İstanbul Masalı…
Alişan Hayırlı
Her İstanbul’a gelişimde (Sadece İstanbul değil hangi şehre gidersem) sosyal medya paylaşımlarımdan haber alıp ararlar ya da yazarlar tek tek dostlarım, arkadaşlarım, ağabeylerim, hocalarım ve hemşerilerim…
“Alişan abi, İstanbul’a gelmişsin, en kısa zamanda görüşelim, nereye dersen gidelim”
Fakat bu seferki gelişimde bir şey oldu… Davetler Ağustos sıcağında adeta yağmur gibi yağdı. Her ne kadar keramet sahibi Şeyh Hasan’ın oğlu olsam da, bu kadar davete ne zaman ayırabilir ne de güç yetirebilirdim. Birkaç parçaya bölünmem ve her gün üç ayrı Alişan olarak üç ayrı davete gitmem gerekirdi. Yani zamanı durdurup tayy-ı mekân yapmam, mekânda fiziki sınırları aşmam, zamanı genişletmem lazımdı. Bunu yapacak gücüm vardı fakat kerametimi öyle ulu orta fütursuzca harcamak bana yakışmazdı.
Ben de normal insanlar gibi düşündüm ve bir çare buldum: Beni davet eden bütün sevenlerimi (Ben de kendilerini sevdiklerimi) bir zaman diliminde ve bir mekânda bir araya getirmek istedim. Bu teklifim, “Şeyhimizin bu teklifinde vardır bir keramet” deyip sevinçle karşılandı.
O zaman 14 Ağustos Çarşamba, mekân da Başbağlar Derneği köy odası oldu. Mekân, rastgele seçilmiş bir mekân değildi, ev sahipleri 31 yıl önce terör mağduru olmuş Başbağlar şehitlerinin çocuklarının mekânı, acıları yıllardır dinmeyen evlatlarının yuvası, misafirler de dünya tarihinin en büyük depremler zinciri ile şehirleri yerle bir olan diğer bir acılı insanlar: Malatyalılar… Bir tarafta en azılı teröristlerin yok ettiği Başbağlar, diğer tarafta depremin yerle bir ettiği Malatya… Bizi ancak bizden birileri anlar, acımızı ancak acısı olanlar dindirirdi. Şimdi dertdaşların buluştuğu tarihi bir sahneye şahitlik ediyorduk. Gülüşlerin, kahkahaların yasak olduğu, sadece dudakların ucunda bir gülümsemenin zoraki belirdiği yaralı insanların hemhal oluşlarını izliyorduk. Bütünleşmiş, tek bir beden olmuştuk, artık acının adı ortaktı. Başbağlar Malatya, Malatya Başbağlar olmuştu. Karşılıklı taziyeler veriliyor, bu toprakların benzerini nadir yaşadığı derin yaralar, hafızalardan kolay kolay silinmeyecek trajik hikâyeler yeniden canlanıyordu. Hüzün ve matem bulutları kaplamıştı köy derneği odasını… Eski bir acı taze bir acıyla buluşmuştu.
İstanbul’da yaşayan Malatyalı dostlarımızın sıradan buluşması, bir anda Başbağlar köyünün Karagümrük’teki odasında bambaşka bir seyre büründü. Biz ne beklerden ne oldu? 26 kişiden oluşan Malatyalılar buluşmasına katılan 17 hemşerimiz doya doya Malatya sohbeti yapamamanın burukluğunu yaşadı.
Buna rağmen ilk defa bir araya gelen Malatyalı dostlarımız hem birbirleri ile tanışma fırsatını yakalamış, hem de uzun yıllar ertelenen Başbağlar Derneği ziyaretini gerçekleştirmiş oldular.
Bize Köy Odasını açan, ikramda bulunan ev sahibimiz Başbağlar Derneği Başkanı Mehmet Ali Dikkaya’ya, dernek yöneticileri ve çalışanlarına gösterdikleri bu nazik ve unutulmaz misafirperverliğe canı gönülden teşekkür ediyor, Başbağlar katliamında şehit olan kardeşlerimize rahmet diliyoruz.
14 Ağustos Malatya Meclisi sohbetine icabet eden, İstanbul’a ayak bastığım günden itibaren beni arayıp soran ve davet eden Malatyalı dostlara ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum. İstanbul gibi yerde işlerini güçlerini bırakıp, programlarını bozup bu davete icabet eden, incelik ve fedakârlık gösteren gönül dostlarını sevgi, saygı ve minnet dolu duygularımla selamlıyorum.
Umarım pek yakın bir zamanda, mazeretleri sebebiyle bu sohbete katılamayan diğer hemşerilerimizin de iştirakiyle başka bir zaman ve mekânda bir araya gelir, belki o zaman bir Malatya masalı daha yazarız.
İşte çıkarsız, hesapsız, tamamen saf sevgi üzerine kurulmuş ve oluşmuş buluşmanın vefakâr ve kadirşinas mensupları:
Adnan Başdemir (İşadamı, İzollu Vakfı Başkanı), Mehmet Ali Dikkaya (Başbağlar Dernek Başkanı), İlhan Kocaman (Topkapı Sarayı Başkanı), Fatih Çepni (Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürü), Mübin Yüce (Fatih Milli Eğitim Şube Müdürü), Mehmet Derindağ (A Haber Sunucusu), Abdulvahit Yücel (Rum Okulu Müdürü), Nizamettin Gökay (İşadamı), Hüseyin Çetiner (Yazar), Süleyman Çam (Bankacı), Garabet Orunöz (Mücevher tasarımcısı), Osman Eroğlu (İşadamı), Abdullah Topgül (İşadamı), Ahmet Dinç (Gazeteci-Yazar), Malik Akgün (Mali Müşavir, Tebessüm Vakti Gönüllüsü), Musab Aydın (Şair-Esnaf), Hüsamettin Şahin (Tekstil), Yaşar Yiğit (Fatih Milli Eğitim Müdürlüğü), İhsan Ataman (İşadamı-Eski bürokrat), Naci Eroğlu (Eğitimci) Ufuk Aydın (TRT World), Ahmet Koyutürk (Kitapçı), Neşet Fırat (İşadamı), Fatih Güldaş (Esnaf) Hüsnü Akkuş (Esnaf Tekstilci), Recep Karakuş (Tekstilci), Alişan Hayırlı (Gazeteci-Fotoğrafçı)