İşte dedim, insanoğlu bu…
Deprem bize neyi öğretiyor?
Önce korkuyu öğretiyor. Hayatın bir iki dakika içinde elimizin arasından kaybolup gideceğini… Ayağımızın kaşla göz arasında kayıp boşluğa uçacağımızı… Başta canımız, sonra sahip olduğumuz her şeyin anında yiteceğini… Hırslarımızın, arzu ve isteklerimizin, kavgalarımızın anlamsızlığını… Kin, intikam, nefret gibi kötücül duygularımızın saçmalığını… Bunca zaman peşine düştüğümüz, sahip olmak için uğruna her türlü çabayı sarf ettiğimiz her şeyin anlamsızlığını…
Bir sallantı anında tir tir titriyoruz. Dalıp gittiğimiz, içinde sürüklenip durduğumuz gaflet anından sert bir şekilde uyanıyoruz.
Anlıyoruz ki hayatımız bir pamuk ipliğine bağlı… Üzerinde her türlü suçu ve günahı fütursuzca işlemekten geri durmadığımız şu yeryüzünün küçük bir sallantıda bize anında mezar olacağını anlıyoruz. Hiçbir ayetin, öğütün, kitabın, sözün kar etmediği bize, 60 saniyelik sallantı nasıl da ders veriyor.
Sıcacık evlerimizden büyük bir uğultu ile uyandıktan sonra nasıl da abdest alıp hemencecik namaza durduğumuzu…
Gaflet gecesinde mışıl mışıl uyurken, nasıl da birden Allah’ı hatırladığımızı… Mülkün sahibinin biz değil Allah olduğunu…
Deprem anında unutuyoruz, 6 Şubat’tan önce neye kızdığımızı ve neye sevindiğimizi… Bütün sevinçlerimizin ve üzüntülerimizin buhar olup uçtuğunu, bizi esir alan o hırs ve mücadelenin nasıl da anlamını yitirdiğini… Yüzüne bile bakmadığımız, belki selam bile vermediğimiz komşularımızla nasıl kucaklaştığımızı, bir anda nasıl da deprem dostu olduğumuzu…
O anda nasıl yumuşak yürekli olup da küstüklerimizi aradığımızı… 6 Şubat’tan önce elimize geçse döveceğimiz alacaklıyı unuttuğumuzu… Canımız dışında sahip olduğumuz her şeyi vermeye hazır olduğumuzu…
Bunları öğretti bize deprem…
Deprem ağzımızın tadını kaçırıyor, psikolojimizi alt üst ediyor, üzerimizde mezara kadar gitmeyecek derin etkiler bırakıyor.
Uzak ölüm duygusunu bize derinden ve yakından hissettiriyor. Ölümü hatırlatan deprem, toplumsal hayatımız üzerinde yumuşak bir etki de bırakıyor. Hırçın ve saldırgan karakterimizi terbiye ediyor.
Bazen şiddetli bir sarsıntı aklımızı başımıza getirir. Yüreğimize oturan korku, içimizdeki kiri temizler. Hoşumuza gitmeyen birçok musibet, kim bilir belki de hayra vesile olur.
Bense, o gün, 6 Şubat sabahı, saat 04.17’de herkes yıldırım hızıyla evlerini terk edip sokaklara dökülürken, en yukarı kattan araçların siren sesini dinliyor, yanan dörtlülerin ışıklarını ve insanların koşuşturmalarını seyrediyordum.
İşte dedim, insanoğlu bu… Şu böbürlenen, gururlanan, kendini bir şey sanan, Allah’ın verdiği nimeti kendinden zanneden, 60 saniyelik sallantının korkusuyla dört bir tarafa çil yavrusu gibi dağılan, insan bu işte…