Bu şubatın bizde o kadar izi var, bir kenarda o da dinlesin
O kadar hakkımız var yani, sesini yükseltmesin iki dakka
….. Ve siz ey sübhanekeye bile olmadık eziyetler edenler
….. Ekran mücahitleri, aleykümselâm müdürüm diyenler
Siz de dinleyin. Mukallit mühtediler, her devrin adamları
Kürsüde yatanlar, omzumuzdan hiç inmeyenler, baykuşlar
….. Seçmen pusulası, yağlı bir müşteri gibi bakanlar halka
….. Mürtet sosyologlar gâvur kayırıcıları avm kamburları
*
Hâlâ gözümün önündedir, utanıp başını
örtmeye çalışarak
Bir kuş gibi çırpınarak, cem ettiği onca duaya tutunarak
….. Polisin ellerini iten o kız – Abi, Allah aşkına bırak!
….. Şubattı. Ayaz. Ne dudakları pembeydi ne elleri beyaz
Yerini bulamamış bir heykele dönmüştü sıra arkadaşı
Az ileride, ikna odalarında kameralara sırıtıyordu rektör
….. Hıçkıran bir hademe vardı yalnız, önünde bir robokop
….. Sıra ona da gelmişti elbet – Kes sesini lan, dangalak!
*
Arkadan ağzını tutmuşlardı cop inip duruyordu bir taraftan
Çözdüğü sorular düşmüştü ödediği taksitler düzdüğü çeyiz
….. Çok uzakta derme çatma bir evde
doğuda bir barakada
….. Bütün kadınların bir tutam çocuk olduğu küt odalarda
Ümmi babasının gözyaşları sakallarına, göğsüne iniyordu
Saklanacak bir yer arıyordu sevdiği oğlan, lâl bir korunak
….. Düşmemeye çalışıyor gözünün önü tümden kararsa da
….. Titriyor. Hatice olsa ne yapardı - Abi kolum kırılacak!
*
Zaman da değişti elbet, çok sular aktı köprülerin altından
Terfi etti kolumuzu kıranlar, kızlarımıza bıyık burarak
….. Kumar oynamak için yurt dışına çıkıp geldi başbakan
….. Balans ayarını görünce konuşmaya başladı ilahiyat
Sakallarını kesip uzak limanlara açıldı
edebiyat dergileri
Müzik sustu kitaplar yakıldı kitlesel münafıklık kurtlandı
….. Sahaya inmedi seyirci, iyi geldi yargıya brifing serisi
….. Kaçış yoktu fakat makarna ve kömürün intikamından
*
Niye neden dövüldüğüne anlam veremeden ağladığında tekrar dövünenler, diskodaydı o zaman
….. Âdet oldu mikrofon uzatılınca şubattan makas almak