Fotoğrafçılığın Felsefesi!
Yasin Övüt
İnsanlar çocuksu muhayyilesinde eşya ve hadiseleri kavramaya başladıktan sonra; eşya ve hadiseler ile ilgili düşünce ve fikirlerini oluşturmaya ve onları anlamaya ve daha sonra anlamlandırmaya başlamakla birlikte aslında bir anlatım biçimi olarak fotoğraf’ı zihnimiz de tasavvur ederek çekeriz.
Fotoğraf insan’ın gönül dünyasın da hissettiği, iç dünya hissettiği, tasvir ettiği, gördüğünü benim tanımımım da bir ifade biçimi, bir anlatım biçimi olarak sadece görüntü üretme veya bir görüntü ortaya koyma anlamın da değil; tıpkı kalem gibi, tıpkı yazı gibi, tıpkı hazretim bir beste gibi veya bir Neşat Ertaş türküsü gibi fotoğraf’ı da bir ifade biçimi olarak kullandığımız zaman fotoğrafın bir anlam kazanacağını düşünmekteyim hazretim.
Fotoğraf sonuçta modern bir şey; ve bu modern şeyin modern aygıtları olan makinalarla kullanabilirsiniz. Nasıl ki bugün işte cep telefonları ile herhangi bir anı arkadaşımızla beraberim adın da bir anı ölümsüzleştirmek istiyoruz. Ya hazretim, kızacaklar ama; ben bu tür göresellere fotoğraf demek istemiyorum. Sadece bir görüntü, sade bir görüntü.
Bir seslenişi, bir ağırlığı olmayan kumaş. Bakmak ile görmek arasındaki fark. Makasın iki farklı ağzı gibi. Kumaşı ikiye ayrıştıran makas. Bakabiliyorsan hazretim, anlıyabiliyorsan; bakıp anladığın şeyi ruh dünyamız ile kavraya biliyorsak fotoğraf çekmiş oluruz. Bakmayı biliyorsan, görmeyi biliyorsan, fotoğraf makinası sadece bir araçtır. Yer yer fotoğrafı görüntüden kurtarmak gerekir dediğimiz sey budur.
Bakmak, görmek, anlatmak ve göstermektir fotoğrafçılığın temel unsuru. Bu dört unsur ile iyi bir nikah kıyabilirseniz iyi bir fotoğraf adamı adayısınız. Herkes bakar ama her bakan görmez. Bakanlar içinden görebilmelisiniz. Herkes görür ama her gören anlamayabilir. Gördüğünü anlayabilen, anladığını anlatabilen kişilerdir hazretim fotoğraf adamı.